“Atatürk Milliyetçiliği” ; Türkiye’de Kemalizm’in “Ulusçuluk” anlayışı yani “Çağdaş Türk Milliyetçiliği” politikası yerine kullanılan bir ifadedir.
Özellikle “Irkçı (klasik yâda emperyalist) faşist Milliyetçilik” anlayışına karşı “Biz Atatürk Milliyetçiyiz” söylemi ile sık-sık dile getiriliyor olmasına karşın, çoğu kişi “Klasik/emperyalist/Irkçı Faşist Milliyetçilik” anlayışı ile “Atatürk Milliyetçiliği” olarak ifade edilen “Kemalizm’in Çağdaş Türk Milliyetçiliği/Ulusçuluk” anlayışı arasındaki farkı yeterince ortaya koyup özellikle gençlerimizi bu konuda aydınlatamıyor yâda aydınlatmıyorlar.
“Ulusçuluk” Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin en önemli faktörlerinden biri olan “Ulus”a (Türk ulusuna) dayanır.
Genellikle öyle sanıldığı yâda birilerince hep öyle gösterilmeye çalışıldığı gibi “ulus = millet” demek değildir.
Bizzat ATATÜRK tarafından Türkçeye kazandırılan “Ulus” kelimesi bize Moğol dilinden geçmekle birlikte esasen Orta Asya Türk uygarlıklarına ait Türk dilinden türetilmiş bir ifadedir.
Aslı “Uluş” olup Moğol dilinde (“ş” harfi olmaması nedeni ile) “Ulus”a dönüşen bu kelimeye, “Eski Türk Tarihi”nin ilk yazılı metinlerinden Kül Tigin Abidesi'nin kuzey cephesinde rastlanılmaktadır. Millet karşılığında değil, halk karşılığında bir kelime olarak kullanılmıştır.
Nitekim Kül Tigin Abidesi'nde geçen: 'Bu kara uluş' deyiminin “Buhara Halkı”nı/Buhara’da yaşayan insanları ifade ettiği başta Prof.Dr. Muharrem ERGİN olmak üzere birçok dil bilimci ve diğer bilim insanları tarafından tespit edilerek doğruluğunun kanıtlandığını görüyoruz.
Tıpkı bunun gibi “Uluş” sözcüğünün bu ifadesine uygun olarak Moğol dilindeki anlamının da “Moğol İmparatorluğuna bağlı klanların/kabilelerin/aşiretlerin/boyların/soyların/milletlerin birliği” olduğu anlaşılmaktadır.
Bu konunun daha da aydınlığa kavuşması için Orta Asya Türklerinin bu günkü “Millet” sözcüğünün karşılığı olarak “Budun” sözcüğünü kullandıklarını da ayrıca belirtmeye gerek var mı bilmiyorum.
Göktürkler de “millet” anlamına gelen “budun” kelimesi, Orhun abidelerinde bulunan dokuz yüzden fazla kelime arasında en çok kullanılan ifade olup, Kül Tigin Abidesi'nde: 87, Bilge Kağan Abidesi'nde 107, Tonyukuk Abidesi'nde ise 29 defa kullanılmıştır. Yani 900 küsur kelimelik üç abidede 223 kere budun (millet) kelimesi ile karşılaşılır.
Yinelemek ve tekrar anımsatmak gerekirse “Uluş” sözcüğü ise sadece Kül Tigin Abidesi'nde bir yerde geçer ve bir “millet”i değil bir bölgede yaşayan halkı ifade eder.
Kemalizm’in “Ulusçuluk” (Çağdaş Türk Milliyetçiliği) politikasının merkezinde bulunan “Ulus” anlayışı da işte bu uluş/ulus deyiminin Kültigin Abidesinde ve Moğol dilinde ifade ettiği anlamdan farklı bir anlam ifade etmez.
Kemalizm “Ulus”u, “Cumhuriyeti kuran Türkiye Ahalisi”ni tanımlamak için kullanmıştır.
Bunu daha açık bir şekilde ifade edecek olursak “Ulus”un çağdaş Türk dilindeki anlamı :”Cumhuriyeti kuran Türkiye halkının yani Türkiye halkını oluşturan çeşitli milletlerin/aşiretlerin/soyların birliği”dir. Dahası hani şu çoğumuzun değil ifade etmeye işitmeye bile tahammül edemediği “Halkların kardeşliği” söylemi var ya! İşte bire bir onunla aynı anlama gelir.
Nitekim ATATÜRK, “Türk Ulusu”nu tanımlarken bu konuda hiçbir kavram yâda anlam kargaşasına veya herhangi bir tartışmaya mahal bırakmayacak bir açıklıkla “Kurtuluş Savaşımızı zaferle taçlandırarak, Cumhuriyeti kuran Türkiye Ahalisi’ne Türk ıtlak olunur (denir)” diyerek işte bu gerçeği dile getirmiştir.
Aynı zamanda 1924 “Teşkilât-ı Esasîye” (Anayasa) kanunun en önemli maddelerinden biri haline getirilen bu tanıma göre kime/kimlere Türk dendiği açıktır.
1924 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu’ndaki bire bir ifadesiyle “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla ‘Türk’ ıtlak olunur (denir)” tanımından açıkça anlaşılacağı gibi, Kemalizm “Ulus”a ve dolayısıyla “Ulusçuluk”a (Milliyetçiliğe) yaklaşımında din ve ırk gibi unsurları dışlamıştır. Türklüğü, bir “coğrafi unsur” (Türkiye ahalisi ) bir de “hukukî unsur” (vatandaşlık bağı) ile tanımlamıştır.
Bu gerçek ortadayken bugün ulusumuzu, 84 yıl önce alternatifini geliştirdiğimiz emperyalist milliyetçilik politikalarına uygun bazı etnik ayrımlara konu edip “Türkiye Halkı”nı; “Türk”, ”Kürt”, ”Çerkez”, ”Laz” vb. isim ve unvanlarla yeniden tanımlayarak Cumhuriyet Devriminin Ulus mantalitesini hiçe sayanların “Ben Atatürk Milliyetçisiyim” demeye hakları yoktur.
Kemalizm’in “Ulus” ve “Ulusçuluk” anlayışına rağmen Türkiye’de “Türk Ulusu”ndan farklı bir “millet” tanımı yapanlar ve dolayısıyla Türkiye’de Türk ulusundan farkı millet ya da milletlerin varlığını kabul edenler gerçekte “Atatürk Milliyetçileri” değil tam aksine “Atatürk ve Cumhuriyet Devrimi Düşmanları”dır.
27 Kasım 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Bu ülke geçmişte çok acı şeyler yaşadı... Faili meçhul cinayetler... Katliamlar... Gericilerin melodisi... Ne ararsan var... Ama her şeyden önce şunu belirtmek gerekiyor ki, bu konularda bir araştırma yapacaksan, kendin bulacaksın. Belgeleri, metinleri, resimleri... Kimsenin dediklerine –doğru olsa bile- aldırış etmeyeceksin. Doğruları sen bulacaksın. Yoksa, başka türlü araştırmanın ne önemi kalır ki?
”Karşı düşünceyi anlama” konusunda dün dinci basın okudum. Adamlar ileri geri konuşuyorlar, en ilginci de şuydu: “Milliyetçilik ve Solculuk, ülkede çok can yaktı!”
Buram, buram cehalet akıyor. Adam milliyetçiliğin ve solculuğun nereden geldiğini bilse, böyle konuşmayacak, laf olsun torba dolsun! Öncelikle milliyetçiliğin nereden geldiğine bakalım: Fransız Devrimi veya Fransız İhtilali (1789-1799), Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Teorik olarak yeterlidir, şimdi de “kim yaptı bu ‘haltı’ be” gibi sorularınızı duyar gibi oldum, kucakları çok seven işbirlikçiler! Bu devrim Jakoben ve işçiler ile birlikte gerçekleşmiştir. İşçi dedim diye alınmıyorsunuz değil mi?
Yani bugün milliyetçilik akımını çıkaran solcular... Bu akımla kavga eden de solcular...
Hadi biz “dejenereyiz”, sizin gibi akla ve bilme önem veren(!), Laik(!), ilerici(!) arkadaşlar... Siz de mi bir “dejenerelik” yapıp buna “oyuna gelmiyor musunuz?”
Uzun lafın kısası yakın tarihimizde yaşanan Sağ-Sol kavgaları, Milliyetçi-Sol kavgaları değil; “Bu Ülkenin Bağımsızlığını İsteyenler-Kontrgerilla Kucakçıları” kavgasıdır. Bu kucakçıların bir çoğu cehaletle kandırılmıştır. Ancak yaptıklarını cahiller bile yapmaz!
Bugünün dünyasında, -ülkemizde- “Milliyetçi Sol” hareketi, sadece Kemalizm ile ileriye taşınabilir. Yani sizlerin ağzınızdan konuşmak gerekiyor.
“Devrimci üsluptan totaliter gerçeğe!” (Vakit Gazetesi / 12 Kasım Çarşamba / Gündem)
Halkım, kimin sahte, kimin esas ve doğru olduğunu çok yakında görecek. Savaşı yenik olarak bitirip, ülkeyi terk ederken her tarafa hasar veren Yunan ordusu gibisiniz! Hepinizi denize dökeceğiz! Yılmayacağız, direneceğiz! İşkence hanelerde her dakika bir kemiğimiz kırılacak! Bizi dirençli kılan tek şey, bizden sonrakiler huzur içende yaşamaları olacaktır, Atatürk Devrimleri’nin yaşaması olacaktır! Bağımsızlık isteyenlerle, kucakçıların kavga etmediği günler olacaktır! Kucakçıları Türk tarihinden silip attığımız günler olacaktır! Milliyetçiliği çıkarcıların değil, gerçek devrimcilerin sahiplendiği günler olacaktır! Devrimci üslubumuzla totaliter rejimi silip attığımız günler olacaktır!
Onlar istedikleri kadar öldürsünler Mumcuları, Kışlalıları, Bahriyeleri Kubilayları...
Bir Mumcu ölür, bin tanesi gelir; bir Kışlalı ölür, bin tanesi gelir; bir Bahriye ölür, bin tanesi gelir; bir Kubilay ölür; bin tanesi gelir! Anti-Emperyalist tavrın zorunluluğu budur. Dövüşerek ölenleri yaşatmak!
Yorum Gönder